1 Haziran 2018 Cuma

Nasıl uyuyamadık :)

Uykunun da eğitimi olur mu? Uyku dediğin şey, geldiği anda gözünü kapatıp kafanı yaslayıp bir güzel çekilir değil mi? Ama malesef insan türü bu konuda gelişmemiş doğmuş. Nasıl yavru kuzular hemen ayağa kalkıyor ama biz 1. Yaşımızda yürüyorsak, uyumayı da bilmeden doğmuşuz malesef. Kedileri köpekleri anneleri uyutuyor mu, uykusu gelen hayvanlar mızmızlanıyor mu? Biz neden böyle olmuşuz, ben bu işe tepkiliyim arkadaş!


Çocuk dediğin şey tam bir sürpriz yumurta. Sen istediğin kadar sakin bir bebek ol, senin çocuğun hiç sana benzemeyebilir. Babamın benim için kullandığı bir tabir vardır "yastığa 5 kala uyur." Ben gerçekten de bebekken de öyleymişim, şimdi de öyleyimdir. Her yerde her zaman uyuyabilirim. Fakaaat Yaz hanım sultan malesef bu konuda bana hiç benzemedi. Doğduğunun ertesi gün fotoğraf çekiminde o kadar derin uyuyordu ki, tamam dedim "oldu bu iş, çok güzel uyuyacak" ama bir daha o derin uykuyu rüyamızda zor gördük :) Hastanede hemşireler sağolsun destek oldular, uyuttuk. 

Sonra eve geldik, yenidoğanlar çok uyur dediler, uyumadı. :) İlk 3 ay uykusu aşırı düzensizdi. Zaten zamanının %80'inde meme emdiği için uykuya dalamadı, kucak harici hiç uyku uyumadı.
Bebek eşyası olarak bir tek şeye özendim, o da bebek sepeti. Çok da güzeldi ama kucağımda deriin derin uyuyan çocuk yatağına koyduğum anda sanki iğne batıyor gibi ağlayarak uyanıyordu. 


Bebek arabasına, ana kucağına zaten neredeyse hiç oturmadı.  Oralarda da uyutamadık. İlk 3 aydır geçer dedik. Geçmedi. :) 3. Ayı dolduğu gün (çok acayip değil mi?) gündüz uykuları biraz düzeldi. En azından biraz emip biraz oyalanıp biraz uyumaya başladı ama gece 2 saatte 1 muhakkak uyanıp emiyordu. 5. Ayında işe başladım. Uyku konusunda yine aşırı kötü bir zamandı. İlk uyutması nispeten kolaydı ama gece uyanmaları hem çok fazlaydı hem de geri uyutmak için takla atmadığımız kalıyordu. “Geçer yeaa diş çıkarıyordur” dedik. Geçmedi. 6. Ayda ek gıdaya geçti. "Açlıktan uyanıyordu tabi, şimdi uyur" dedik, daha beter oldu. Doğumda gazı olmayan çocuğun gazı mı oldu artık nedir, geceleri uykudan bayılan, ağlayan çocuğu salladık ettik uyutamadık. Hatta sallanmayı hiç sevmedi, kızdı bize :) O zaman bu kadar felaket bir durumda olduğumuzun da farkında değildik sanırım, işte insan her şeye alışıyor. Sonra 10 aylık falandı, annemlerle tatile gittik. O tatilde hem gündüz hem gece uykusunda o kadar zorlandık ki. Gündüz 2 uyku uyuyordu, günümüzün yarısı uyutmaya çalışmakla geçiyordu. Annemle babam halimize üzülüyordu. :) Neyse İstanbul'a döndük, ben bu arada uyku kitaplarını hatim etmiştim tabi. Doktorumuzun fikrini almıştım, uyku danışmanlarını araştırmıştım ama olacağı bildiğim için bir türlü cesaret edemiyordum. Her çaresiz anne gibi, "sıcaklardan uyanıyordur, dur şu dişi de bi çıksın, bu ara biraz burnu akıyor" gibi bahaneler buluyordum. Derken bir gün, gece uyanmalarının hem onu hem beni mutsuz ettiğinin farkına vardım. Gece o kadar çok kalkıyordum ki sabah çocukla oynayacak enerjim kalmıyordu. "Hadi bismillah" dedim ve uzun araştırmalarım sonucu Pınar Sbirsky'i aradım. Öncelikle Pınar Hanım sakin ses tonuyla bana çok iyi geldi. Yapabileceğime inandırdı. 10,5 aylıkken bir cesaretle uyku eğitimine başladık. Uyku eğitimini kısaca özetlemem gerekirse, bizimki Kim West metoduydu, bebeğe klasik akşam rutinini yaptırdık; banyo, emme, müzik, sonra yatağına koyduk ve müdahale etmeden ama yalnız da bırakmadan uyumasını bekledik. Hem bana daha çok direndiği için hem de sağolsun harika bir insan olduğu için yanında Emir durdu. Yaz zaten sesi çok çıkan bir çocuk, biraz da mücadeleci bir tip :), baya ağladı diyebilirim. Ancak daha ilk geceden 5 saat deliksiz uyudu, bu bizim hiç görmediğimiz bir şeydi. Birkaç gün daha sürdü ama 1 hafta sonunda çok güzel bir noktaya geldik. Yatağına koyup öpüp çıkıyorduk ve deliksiz uyuyordu. Adeta rüya gibiydi. O kadar rahatladık ki, ben akşamları ne yapacağımı bilemeyip kendimi kek börek yapmaya verdim, kilo aldım. :) 

3-4 ay böyle sürdükten sonra uyku düzeni bozuldu. İnanın nasıl oldu ben de tam bilemiyorum ama önce bir hastalık, sonra bir Ordu ziyareti falan derken, yatağa bırakıp çıkma yalan oldu. Kesin orada da tutarlı davranıp taviz vermesek eski haline dönerdi ama bir daha cesaret edemedik, ne yalan söyleyeyim. Yine de kötü bir noktada değildik en azından yanında durarak kendi uyudu. Gece uyanmaları da özel durumlar haricinde çok çok azaldı. Güzel uyuyan çocuk çok daha mutlu oluyor, sizin de anne baba olarak sabrınız daha çok oluyor uykunuzu aldığınız için. 
Yazikom şu an 2,5 yaşında hala da kendi yatağında yanında durarak uyuyor ancak uykuyu çok seven bir çocuk olduğunu söyleyemem. Gece uykusu en fazla 9 saat. 1,5 yaşına kadar sabah en geç 5.30'da uyandı, şimdi 6.30'da kalkınca seviniyoruz. :) Özetle, uykusuzluk gerçekten çok zor bir şey, insanın bütün dengesini bozuyor ama bir şekilde her şey geçiyor, yeter ki çocuklar sağlıklı ve mutlu olsunlar. Bu yaşları o kadar güzel ki, hala geceleri iyi uyumasa bile sabah gözüme bakarak “ben çok güzel uyudum di mi anne, aferin bana” dediğinde, “yaptığım en güzel şey bu çocuk” diyorum.


18 Temmuz 2017 Salı

Geç kalmış bir doğum hikayesi

Yaz çiçeğim 21 aylık olmak üzere. Çocuk neredeyse okula gidecek, artık doğum hikayemi yazma vaktim gelmişti :) Hamile kaldığımdan beri hatta ablam hamile kaldığından beri o kadar çok doğum hikayesi okudum ki, İnternet camiasına bunu borçluyum :)

Öncelikle hamilelikten başlayayım, hayatımın en güzel zamanlarıydı. Çok eğlendim, çok spor yaptım, yedim, içtim, gezdim, okudum, çok pozitif ve mutlu bir 9 ay geçirdim. Doktorum Prof. Dr. İbrahim Bildirici'ydi, kendisini ziyaretlerimiz çok güzel geçiyordu. Hem kendisini çok severiz, hem de ultrasonda miniği görmek çok güzeldi. Ne yalan söyleyeyim, kız olmasını daha çok istiyordum ama herhalde erkek olur diyordum (Emir'lerin ailede dişi kedi bile yok çünkü), kız olacağını duyduğumuz anda öyle sevindik ki, doktordan biraz utandım. Karadenizli, erkek bebek seven atalarım mezarında ters dönmüştür herhalde sevincimden :) Neyse zaman uçtu gitti ve doğum iznine ayrıldım. Artık bebek her an gelebilirdi, ben her gün en az 6 km yürüyüşüme devam ediyordum, gezip tozuyordum ancak bebekten ses yoktu. 39. Haftada çatı muayenesi sonrası (çatı muayanesi güzel bir şey mi, hayır tabi ama sabredince geçiyor diyelim) İbrahim Bey "kaya gibi, hiç bir açılma yok" demişti. Ben bir üzül, bir üzül. Ancak umudumuzu kesmiyorduk. Hatta bana kalsa ben de ablam gibi ağrı bile olmadan hatta tam onun doğum yaptığı 39+4'te doğuracaktım. Babamın uçak bileti bile ona göre alınmıştı. Oysa çook yanılmıştım :)

Ananaslar, hurmalar yendi, 40 hafta doldu, yine gelişme yok, İbrahim Bey "41'den daha fazla bekleyemeyiz", "ya sezaryene alalım ya da suni sancı verelim ama uyarayım uzun sürecek" dedi. Beni görenler "doğum yakın, karnın aşağı inmiş" diyorlardı ama doğum başlamıyordu. Kimse inanmasa da tam 16 kilo almıştım, hatta o kadar kiloluydum ki normale göre, bacaklarım vücudumu taşıyamamaya başlamıştı. Sol baldırımda çok ciddi bir kas ağrısı vardı, ortopediste gittim, doktor bana "bacaklarımın yeni kilomu kaldırmadığını", kısacası şişmanlıktan olduğunu söyledi :) Ben o halimle bazen acıdan ağlayarak 10 km yürüyor, günde 200 squat yapıyordum. Spor salonunda bana korku dolu gözlerle bakıyorlardı. 40+3 dolduğunda nişan geldi, bizim evde bir bayram havası yaşandı :) Hayatında belki binlerce hayvana doğum yaptırmış babam "kızım çok da heveslenmesen mi acaba, yakın demek evet ama o kadar da değil" diye uyarmak zorunda kaldı :) Babam haklı çıktı, doğum yine başlamadı,

40+6'da, bir salı günü, suni sanci almak üzere hastaneye yattım. O sabah İbrahim Bey son kez baktı, "kolu da biraz bükülmüş gibi ama hadi bakalım madem istiyorsun deneyelim" dedi. "Deneyelim" dedim ama nasıl korkuyorum :) Bu arada ben çok acılı ve uzun bir süreç olacağını bildiğimden hastanede Emir ve ablam hariç kimseyi istememiştim. Özellikle annemin beni sancı çekerken görmesini istemedim, çok da doğru olduğunu düşünüyorum geriye dönüp baktığımda. Kötü suni sancı hikayeleri nedeniyle o kadar korkuyordum ki sanki beni bağlayıp dövecekler gibi hissediyordum, evet evet tam olarak böyle hissediyordum :) Hatta suit oda baktık, yoktu, ama ben o kadar canımın derdindeydim ki, umursamadım bile :) Marina hemşire geldi muayene etti, "ooo çok incelmiş, kolayca açılır" dedi. Moralim bir anda toparlandı, “evet ya incelmiş tabi, doğururum ben, bişi olmaz” dedim , ona da çok müteşekkirim bu konuda. Her zaman olduğu gibi doğum süresince de olumlu olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Saat 10 gibi ilk tableti yerleştirdiler, ablam geldi, hatta Narcos izledik biraz. Saat 14 gibi ikinci tableti koydular ve aksiyon başladı :) 14:30 gibi mide bulantısıyla beraber ilk sancım geldi. Mide bulantısının sancı belirtisi olduğunu okumuştum, sancım gelince de sevindim, tamam dedim olacak bu iş ancaaak 2 dakikada 1 gerçekten nefesimi kesen sancılar geliyordu. O gittiğim yoga derslerinde öğrendiğim hareketlerin hiç biri bende işe yaramadı. İnsan nefes almayı unutur mu, ben unutuyordum acıdan :) Duşa girdim birkaç kez, pilates topunda zıpladım. Her kontrolde açılma artıyordu, sanırım bana güç veren buydu. Hep bu benzetmeyi yapıyorum, yaralı bir hayvan gibiydim :) Merdiven indim çıktım, koridorlarda yürüdüm saatlerce bazen aşırı zorlanarak, aşırı ağrı içinde. Hatta ben koridorlarda yürürken biri hayatını kaybetti, güvenlik doluştu odalarına.

Emir hep ama hep yanımdaydı, bana inanılmaz güç verdi, sancı çekmedi belki ama benden daha çok yorulmuş bile olabilir bana destek olurken. O olmasaydı yapamazdım herhalde. Saat 22:30 gibi bir kontrol daha, açıklık 8 cm. Ebem Havva (sonradan ulaşamadım ona, işten ayrılmış, keşke bulabilsem) çok çok iyiydi. Bana "iyi gidiyorsun, epidural almasan da olur" dedi. O an ne deseler tamam dediğim için buna da tamam dedim :) 5 dakika sonra geldi, "İbrahim Bey'le konuştum," "biraz daha zamanı var, epidural alsın dedi" dedi. O andan itibaren epiduralin gelmesi bana yıllar sürdü, kapıya çıkıp epiduraaaal diye bağırmadığım kaldı :) Çok tatlı bir doktor geldi, hatta Galatasaray'ın maçı vardı onu izliyormuş, "maç arasında çağırdılar ya" dedi, kolayca epidurali taktı. Ondan sonra 1 saat cennetteydim adeta. Aşırı yorgundum hala sancım vardı ama en azından sorulan soruları cevaplayabilecek, insan karşısına çıkacak duruma gelmiştim. Hatta hastaneye kuzenim İrem ve Nurver teyzem gelmişti ama odaya girmelerini istememiştim, epidural sonrası çağırdım, sohbet ettik. "Epidurali bulandan Allah razı olsun" dediğimi hatırlıyorum, pamuk gibiydim :) Her güzel şeyin bittiği gibi, bu pamukluk da kısa sürede son buldu, ağrılar 1 saat sonunda yeniden başladı. Doğum fotoğrafçımız Özlem Turan gelmiş, çekime başlamıştı, ben güzellikten ölüyordum tabi adeta :)
Nöbetçi Kadın Doğumcu geldi, kontrol etti, açıklık tamdı ama tabi öyle hemen doğuma gidilmiyordu. “Doğum bu olamaz ya, böyle olsa annanem, babaannem nasıl 5er tane doğurabilir” diyordum içimden. Ölüyorum sanırım dediğim anlar oldu ama ölmedim tabi :) Önce odada ıkınmalara başladık, sonra bebeğin başı göründü dediler, doğumhaneye gittik. Bana olay o kadar imkansız geliyordu ki (hala bazen inanamıyorum :)) doğumhaneye giderken sedyede yatıp ebelere "nasıl çıkıcak bebek ya, emin misiniz çıkacak mı?" diye soruyordum. Sonradan bana baya gülmüşlerdir herhalde :) İçeri girdik, İbrahim Bey geldi, tatlı ebeler müzik açtı, herkes çok eğleniyordu işini yaparken. Bir abla vardı beyaz saçlı, bana o kadar destek oldu ki, ıkınmayı gösterdi, elimi tuttu. Sonradan hastanede bulup onu teşekkür ettim.  Bir kaç itme sonrası Yaz kızım kayarak çıktı. Hemen kucağıma almak için ellerimi uzattım ancak kendisi 41 haftalık bir bebek olarak kakasını yapmıştı, yemyeşildi. İbrahim Bey "dur bir silelim öyle verelim" dedi. Kucağıma verdiler. Hoş geldiin dedim Yazikoya, sarıldım. Babama benziyordu doğduğunda :) Yorgunluğumdan ağrılarımdan eser kalmamıştı, kalk koş deseler koşacaktım. Nasıl neşeliyim, nasıl enerji doluyum anlatamam, delilik biliyorum ama o anı özlüyorum bazen. Ablamdan giyeceklerimi istemişler, onları giydirdiler, ben yürürüm odaya dedim, "eh o kadar da değil, kan kaybettin otur" dediler, tekerlekli sandalyeyle odaya gittim ama sonra bir daha oturmadım nerdeyse. Emir benimle doğumhanedeydi, annem, babam, Nurver teyzem, Selin ve Osman doğumhane kapısında bekliyorlardı. Çok mutluyduk, coşkuyla karşıladılar beni, babam çok duygulanmıştı, ee ben de onun yavrusuyum :) Yaz ise çok güzeldi, odaya getirdiler, kucağıma aldım hemen emmeye başladı (sonra da hiç bırakmadı sağ olsun) 


Çok acıkmıştım, yemek istedim ama saat gece 01:37'de doğum yapınca o saatte sadece peynir ekmek bulabildiler. Ablam köfte yemişti, niyeyse ben de öyle bir şeyler hayal etmiştim :)


Suni sancı kolay değildi, çok da ağrı çektim ama sonu çok güzel oldu, saçma bir şekilde çok keyif aldım :) Yine olsa yine yaparım. Sonuçta zor da olsa hepsi geçiyor, geriye güzel anılar kalıyor. Yeter ki bebekler sağlıklı ve mutlu olsunlar. Böylece, hayatımızın en uzun, en zor, en mutlu, en neşeli, en mucizevi, en muhteşem, en manyak günü geldi, geçti, uykusuz gecelerimiz ve Yaz dolu yeni hayatımız başladı. 3300 gr, 51 cm doğan o minik böcek şimdi bıcır bıcır konuşup bizi her gün kendine tekrar hayran bırakıyor, bize hayatı yaşamayı ve hayatın anlamını öğretiyor.